Bilinmeyene Gitmek…
Değerli katılımcımız ve yol arkadaşımız Senem Erşahin ile beraber gerçekleştirdiğimiz 2016 Mont Blanc Tırmanışı ile ilgili yazısıdır:
Gitmek… En sevdiğim eylem, alternatifi durmak. Yerinde saymak, eskimek, eksilmek… Oysa gitmek öyle mi? Yenilenmek, öğrenmek, harekete devam etmek. Hele de bilinmeyene doğru!
Mont Blanc hayali böyle tam da böyle başladı. Konfor alanından çıkıp hiç tecrübe etmediğin bir deneyim yasama hayali. Önce sadece aramızda bir şakalaşma ile başladı, sonra bir baktık planlar yapılıyor. Tarih netleşti, biletler alındı. Her şey hazır, peki ya biz? Yola çıkma günü yaklaştıkça endişeyle karışık bir heyecan başladı. Dağcılığın kalbine gidiyoruz, bildiklerimizden farklı bir kültür, başka bir okul.
Bir de Mont Blanc’ ın kendisi var tabi, devamlı acaba başarabilir miyiz düşüncesi.
Önce Chamonix’ e vardık. Mont Blanc masifini de gören çok keyifli bir masal köyü. Yemyeşil, vadiler, buzullarla çevrili, uzansan Mont Blanc’ a dokunacaksın hissi. Çok yakin ama bir o kadar da uzak, tüm heybetiyle duruyor. Tüm bu dağcılık turizminin merkezinde doğa hala neredeyse bakir. Her gecen gün burada olduğum için şükrettim ve her gün yeni bir şeylere şaşırarak geçti. Tırmanıştan bir gün önce Aiguille Du Midi’den ilk defa Mont Blanc’ ın zirvesini gördük. Her dağın insana verdiği bir his var, bu kez hissettiğim şey Mont Blanc’ ın bizi zirvesine kabul edeceği oldu. Kaldığımız eve dönüş, her zamanki hazırlıklar…
ama bu kez her zamankinden farklı olarak heyecandan uyuyamadım.
Sabahın ilk ışıkları ile hazırlanıp 100 yasındaki Tramway Du Mont Blanc ile ilk durağımıza doğru yola çıktık. Trenlerin ilk sahibinin 3 kızına ithafen trenlerin isimleri Anne, Marie ve Jeanne. Bizim yaşlı kızın adi Jeanne idi, bindik ve yavaş yavaş önce ağaçların, sonra vadi ve buzulların arasında Nid D’aigle’ ye doğru ilerlerken trendeki herkesin aşağı yukarı benimle ayni şeyleri hissettiğini fark ettim. Büyüleyici manzara karşısındaki şaşkınlık, hafif bir tedirginlik, bu kadar büyük bir yapının karşısında küçücük hissetmek, bir yüzyıldan fazla bir suredir bu trenle dağa çıkan on binlerce insandan biri olmak, uzun bir tarihin parçası olmak…
“Bugüne kadar yaptığın tüm tırmanışlardan daha zor olacak!”
Sonra tam 2 gün sürecek tırmanış başladı. Detaylarını yazmayacağım çünkü bütün büyü orada keşfedilmeyi bekliyor. Ama tırmanıştan bir gün önce bir dostun yorumunu tekrarlamak isterim. “Bugüne kadar yaptığın tüm tırmanışlardan daha zor olacak!” Az bile demiş. Bu kadar zorlandığım ama ayni zamanda bu kadar keyif aldığım başka bir tırmanış olmadı.
Hayatını bir iple birleştirmek… Hayatını emanet edecek kadar güvenmek ve onun hayatının sorumluluğunu taşımak… Farklı duygular.
Neyse ki her şey yolunda gitti ve “Avrupa’nın Çatısı”ndan Alpleri seyrettik. Bitmek tükenmek bilmeyen beyazlığın içinde, bulutların üstünden Alplere bakmak… Sanırım tüm çekilen sıkıntıya değdi. Tekrar aşağıya indik, Chamonix’ te arkadaşlarla buluştuk, kahvelerimizi içerken bir kere daha Mont Blanc’ a baktım. Sanki 2 gün öncekinden farklı görünüyordu, daha tanıdık, daha güzel. Sonra fark ettim ki farklı olan dağ değil, biziz. Her yolculukta olduğu gibi değiştik, dönüştük…
Mont Blanc ile birbirimize dokunduk ve vedalaştık.
Yeryüzünde çok az macera bu huzurlu tatmin hissini veriyor insana. Son bir kez selamladım onu, içimden teşekkür ettim bizi kucaklamış olduğu için…. Simdi yeni hayaller kurmak lazım. Yeni bilinmeyenleri keşfetmek lazım. Ama acele etmiyorum, önce bu yaşadığım deneyimin tadını çıkarmak hoşuma gidiyor. Ama gelecekle ilgili planım net: Yenilenmek, öğrenmek, harekete devam etmek…
Abraham Lincoln’ un dediği gibi; geleceği tahmin etmenin en iyi yolu onu yaratmaktır…
Sevgiyle kalın.
Senem Erşahin