Benim Vadilerim Yaklaşık bir yeni yetme ömrü kadar önceydi, ben de yeni yetmeliğimden henüz çıkmış bir delikanlıydım. Akşamüstü serinliğinde hayatımda gördüğüm en büyük kaya duvarlarının arasında vahşice bir gürültüyle akan geniş bir nehrin eşlik ettiği kıvrım kıvrım bir yolda ilerliyordu minibüs. ‘’ Bir mola ister misiniz? ‘’ sözüyle uyandım daldığım hayallerden ve hayretime yenik düşmüş kupkuru olmuştu açık ağızım. Ne dediğimin ne de istediğimin farkında olmaksızın kısıkça bir ‘’ Olabilir ‘’ döküldü yanıt olarak. Sarsılarak sağ taraftaki şose yola dalıverdi minibüs. Pek de bir albenisi olmayan sıradandan dahi vasat bir çay bahçesinde durduk. Herkes indi. Önce gürüldeyen suyun sesini hiç yabancılamadım. Ne de olsa Anadolu’ nun en vahşi nehrinin seyrindeydim az önce. Fakat acemice yazılmış bir tabelaya gözüm ilişti: ‘’ Tortum Şelalesi ‘’. Merakla yönlendirmeyi takip ederek metrelerce yüksekten onu bir gelinlik gibi bembeyaz yere dökülürken gördüm. Öyle görkemli ve güzeldi ki… Sonraki birkaç saat bu ani hayret edişlerime bağımlı oldum. Her köşenin ardını, her virajın sonunu kafamdaki ‘’ Acaba ?’’ ile getirip neredeyse her birinde ardındakinin güzelliğini aratmayacak sürprizlerle yol aldım. Sanırım cennetteydim. Alaska, Yukon, Himalayalar,Nepal,Alpler … Sanki dünyada hayranlıkla baktığım ve merak ettiğim tüm resimlerden bir kolajdı. Ve tüm duyularımı sarsarak beni heyecanlandıransa şuydu: Bu resim yaşıyordu, gerçekti ve ben içindeydim. Bunun sadece bir başlangıç olduğunu bilemeyecek kadar toydum. Karadenizin yeşil doğasına çok da yabancı olmama karşın burası adeta içinde gezindiğim bir belgesel gibiydi. Bu güne kadar dağlık yörelerde gördüklerimin ahenkli bir bileşimiydi. Alaska,Yukon,Himalayalar,Nepal,Alpler … Sanki dünyada hayranlıkla baktığım ve merak ettiğim tüm resimlerden bir kolajdı. Ve tüm duyularımı sarsarak beni heyecanlandıransa şuydu: Bu resim yaşıyordu, gerçekti ve ben içindeydim. Üstelik keşif tarzı en sevdiğimdendi : ‘’ Yalnızca gerçekten isteyenler için’’ Barhal’a vardım. Sert bakışlı ve fakat komik ve eğlenceli insanların arasında geçireceğim birkaç haftaya çok iyi bir başlangıçtı. Bu birkaç hafta boyunca hayatımda hiç zenginleşmediğim kadar zenginleştim. Uzun sırtları, derin vadileri geçtim. Unutulmuş yerlerde can bulmuş yaylaları ve yerel kültürü gördüm, kimi zaman bir çay içimlik kimi zaman birkaç gecelik misafirleri oldum. Kaçkarların ayılarının, dağ horozlarının, ur kekliklerinin, çengel boynuzlu dağ keçilerinin, bırakın isimlerini renklerini bile bilmediğim kelebeklerin yanında –yakınında durdum. Yaylaların neşeli ağızların buraların yerel maceralarını dinledim. Beni çiçekler içindeki çayırlarda derin bir sessizlik içinde gümbürdeyen derelerin seyrine daldırdı Kaçkarların bu bölümü. Yaz boyu çiçekli vadileri, Kuzey’in ıslak, dumanlı ve yağışlı güzelliğine karşın çok daha durağan ve pırıl pırıl seyreden bir hava durumu vardı bu bölgenin. Üstelik keşif tarzı en sevdiğimdendi : ‘’ Yalnızca gerçekten isteyenler için’’ . Asfaltlanmış geniş yolların yarattığı kalabalıklardan uzaktı. Saçama sapan bir rekabet ve turizm anlayışı uğruna ucube otelleşmelerden de uzaktı. Bu haliyle bana öyle samimi geldi ki. Bu vadiler artık benim vadilerimdi. Yıllar boyu beni büyüttüler, zenginleştirdiler… Bir kısmı sular altında kalacaktı, dostlar tedirgindi, neredeyse bu haberin geldiği gün doğan çocuklar bugün askere gitmeye hazırlanıyorlar, tedirgin hala devam ediyor. Her şeye karşın Barhal Vadisi samimiyetini, neşesini korudu. Pek az şey değişti. Bir dağ gezdiricisi olarak misafirlerimden en güzel teşekkürleri aldığım yerlerden oldu. Bu gün Dilberdüzü’nde zirve dönüşü akşamüstü keyiflerinden, bir kilisenin bahçesinde oturup dut yemeye, yavrularıyla oynaşan bir ayı ailesini sessizce gözlemekten, dumana karşı türkü söylemenin keyfine bu vadileri benim yapan her şey aynı. Ömrüm yettikçe geleceğim, gelemediğimde de vadilerimi güzel hatıralarla anacağım. Ercan Selim KOLBAKIR / ANKARA , 2016 İleri Yorum Bırak Cancel reply